Programın Başlamasına Son

Yayıncıların gözünden 4. İstanbul Fellowship



Bu yıl dördüncüsü düzenlenen İstanbul Fellowship (Uluslararası İstanbul Profesyonel Yayımcılık Buluşmaları) yayıncılar açısından nasıl geçti? Her geçen yıl biraz daha büyüyen organizasyonun yayıncılık dünyasına etkileri neler? Akdem Telif Ajansı’ndan Şeyma Asker, AnatoliaLit Ajansı’ndan Amy Marie Spangler ve Timaş Yayınları’ndan Merve Okçu, tüm dünyadan yayıncıların buluştuğu İstanbul Fellowship hakkında Uğur Ugan’ın sorularını yanıtladılar.

Sizin açınızdan bu yılki İstanbul Fellowship nasıl geçti?

Şeyma Asker: Biz henüz kurulalı bir yıl olan Akdem Telif Hakları ve Tercüme Ajansı markası ile programa katıldık. Bir yıl içerisinde ajans olarak önemli bir aşama katettiğimizi düşünüyoruz. İstanbul Fellowship bizim için bir açılma noktası oldu bu sene.  Çok farklı ülkeden farklı yayıncı profilleri vardı Fellowship’te. Bu da bizim tam bir açılım sağlamamız adına yararlı oldu. Akdem olarak iki ayrı masamız vardı. Dolayısıyla çok farklı ülkelerden yayıncılarla görüşme şansı bulduk. Benim görüştüğüm yayıncılar Türk edebiyatına karşı oldukça ilgililerdi. 

Amy Marie Spangler: Bu yılki Fellowship geçen yıla göre çok daha iyi geçti. Organizasyon olarak birçok açıdan yol katedildiğini söyleyebilirim. Konum itibariyle Yenikapı’da olması çok iyiydi. Ayrıca katılım da çok fazlaydı.  Yurtdışından gelen konuk sayısı daha yüksekti.  Geçen yıl da bir çeşitlilik vardı ama bu yıl o çeşitliliği koruyarak büyümüş oldu. Fakat görüşmek isteyip de görüşemediğim epey insan oldu. Bu ortak yemekler sayesinde insanlarla görüşme fırsatım oldu. Genel olarak gayet olumlu geçti benim için. 

Merve Okçu: Bu yılki İstanbul Fellowship bizler için oldukça verimliydi. Pek çok farklı ülkeden yayıncılarla tanışarak telif alış ve satışıyla ilgili görüşmelerde bulunduk. Görüşmeler haricindeki yemek ve gezi organizasyonlarında yayıncılarla daha samimi ortamlarda birlikte olduk. Özellikle Ayasofya’yı gece birlikte görme fırsatı hepimiz için inanılmazdı. 

Önceki yıllarda da Fellowship İstanbul’a katılmış biri olarak geçmiş yıllar ile kıyasladığınızda neler söylemek istersiniz?

Şeyma Asker: Ajans olarak temsil ettiğimiz yerli ve yabancı birçok yayıncı Fellowship’e katıldı. Onlardan da aldığım geri dönüşler çok olumluydu. Şahsen Fellowship’i sadece insanlara telif satma amaçlı görmüyorum. Yayıncılarımıza uluslararası bir vizyon katıyor bence. Yayıncılarımız dünyadaki yayıncılık trendlerini bu şekilde takip etmiş oluyorlar. Bir çocuk yayıncısı bu yıl dünyada nasıl çocuk kitapları yayınlandığını orada görebiliyor. Mesela şu anda çocuk kitaplarında trend kurgu dışı kitaplara kaymaya başladı. Yayıncılar Fellowship vesilesiyle bu trendleri de takip etmiş oluyorlar. Dolayısıyla Fellowship’in yayıncılara katkı sağlayan birçok yönü var. Bu sene yayıncılar uluslararası açılıma daha hazırlıklıydı geçen seneye göre. Birçok yayıncı tercüman kullanmadı, İngilizce bilen personel istihdam etmişler, kendilerine İngilizce kataloglar hazırlamışlar. Bu sebeple yayıncılara uluslararası bir vizyona sahip olma açısından çok şey katıyor. 

Umduğunuz gibi geçti mi peki satış rakamları açısından, arzuladığınız rakama ulaşabildiniz mi?

Şeyma Asker: Açıkçası gitmeden önce bir rakam belirlemedik. Çünkü telif satışı bir süreç içeriyor. Burada İstanbul’da konuşuyorsunuz, İtalya’da sözleşmesini imzalıyorsunuz, seneye Frankfurt’ta basılı kitabı elinize alabiliyorsunuz. Bu ciddi bir takip ve emek isteyen bir süreç. Bizim yurtdışında katıldığımız birçok fuardan daha olumlu geçti. İş görüşmesi gibi değil de sıcak bir atmosfer vardı. 

Amy Marie Spangler: Ajans olarak iki yönlü çalışan bir kurumuz. Hem yerli yazarları temsil edip yurtdışına satıyoruz. Hem de yabancı yayınevleri ve ajansların kitaplarını burada satıyoruz. İstanbul Fellowship’e katılan her iki şekilde de çalıştığımız insanlar oldu. Dolayısıyla bizim temsil ettiğimiz bir takım yayınevleri ve ajansların temsilcileri geldi ve onlar doğrudan görüşebildiler. Zaman kısıtlılığından görüşemeyeceği birçok yayıncıyla görüşme fırsatı yakalandı. Bizim kategorilerimizde bulunan modern klasikler ve çağdaş yazarlar masa başında satılabilecek kitaplar değiller. Muhtemelen benim burada görüştüğüm kişilerle herhangi bir kitabı 6 ay, 1 sene ya da 1,5 sene sonra satabileceğim. 2 sene önce yine Fellowship’te tanıştığımız biri basabilecek herhangi bir kitabı. Yani anında ya da masa başında olabilecek bir iş değil bu. Tabii burada nicelik önemli ama bir de uzun soluklu çalışma da söz konusu. Kalıcı ve uzun soluklu iş yapabileceğim insanlarla tanıştım burada. Bu çok önemli. 

Merve Okçu: Evet, kitaplarımızla ilgilenen çok fazla yayıncı oldu. Bazılarının telif satışı gerçekleşti, bazı görüşmelere ise hala devam ediyoruz. Yeni kitaplarımızı tanıştığımız yayıncılarla paylaşarak ileriye yönelik çalışmalar da yürütüyoruz.
 

Genelde ne tür kitaplar ilgi görüyor?

Şeyma Asker: Bizim en çok yetişkin-kurgu kategorisinde satışını gerçekleştirdiğimiz ve yayıncıların en çok dikkatini çeken yazar; Peyami Safa. Aslında güncel bir yazar olmamasına karşın daha önce yurtdışına ciddi anlamda hiçbir açılım sağlanmadığı, Türkiye’de okur kitlesinin fazla olması ve edebi dilinin de nitelikli olması sebebiyle en çok satan yazar oldu.

Peyami Safa’nın hangi kitabı peki?

Şeyma Asker: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih-Harbiye. Ortadoğu bölgesinde ve Arap dünyasında bütün kitapları satıldı. Hepsi çeviri süreçlerinde şu anda. Fransa, Hindistan, Pakistan, Endonezya ve Balkanlar’dan ilgi görüyor. Özellikle Fatih-Harbiye dizisinin şu anda Meksika’da yayınlanıyor olmasından dolayı Meksika’nın önemli bir yayıncısı tarafından da yayınlanacak. 

Çocuk alanında da Türk edebiyatına çok fazla talep var. Özellikle çocuk kitabı satılırken resmin ön planda olması sizin elinizi rahatlatıyor. Bu konuyla ilgili bizim en iyi çalıştığımız ülke Endonezya oldu. Endonezya’da 30 kitaplık bir set yayınlanacak. Moğolistan’dan özellikle Nasreddin Hoca ve Keloğlan gibi kültürümüze ait kitaplardan talep oldu. Onun dışında Nepal’e açılım sağlamamızın en büyük etkenlerimizden birisi de Fellowship’ti.  

Amy Marie Spangler: Görüşme yaptığım yayıncılar genelde benim temsil ettiğim yazarlarla ilgilenen insanlar. Modern klasiklerle ilgilenen epey yayıncı var. Leyla Erbil, Oğuz Atay, Sait Faik, Sevgi Soysal, Nazım Hikmet gibi yazarlar ilgi görüyor. Bunlarla ilgili yeni gelenler de var. Sait Faik, İtalya’da çok iyi bir yayınevi tarafından basılacak, Nazım Hikmet ise daha yeni Fransa’da yayınevi buldu mesela. Böyle şeylerin devamını sağlamak adına Fellowship çok iyi oldu. Bunun dışında çocuk kitapları ilgi görüyor.  Her türden ilgilenen yayıncı vardı. 

Yabancıların Türk edebiyatına ilgisi hakkında gözleminiz nasıl? Hangi bölgeden insanlar ne tür eserlere ilgi gösteriyorlar.

Amy Marie Spangler: Burada genel olarak eskiden beri olan bir gerçek bu; bir farkındalık var zaten. Dünyada modern klasiklere artan bir ilgi var. Acaba neler kaçırdık diyen bir düşünce var orada da. Bu sadece Türkiye’yle sınırlı değil tabii ki bir sürü ülke için de o ülkeden neler çevrildi diye düşünülüyor. Yusuf Atılgan, Oğuz Atay daha yeni yeni çevrilmeye başlanıyor. Bakıyorlar bir Tanpınar var sonra Orhan Pamuk var. Arada da şimdi Sabahattin Ali tuttu. Onun da Kürk Mantolu Madonna’sı çevrildi en çok. Bir yandan modernist edebiyat adına çok fazla şey ifade eden bir kitap değil. Toplumcu gerçekçi olarak bir Yaşar Kemal’i biliyorlar. Kadın yazarlardan kimlerin olduğunu merak ediyorlar. Latife Tekin, Adalet Ağaoğlu, Elif Şafak, Aslı Erdoğan biliniyor. Bir merak taşıyorlar tabii bunların arasında Hırvat yayıncı da var, İsveçli de Arap yayıncı da. 
 

Edebiyatı tetikleyen Türkiye’nin hem tarihsel yapısı hem kültürel kodları olduğunu düşünürsek Türkiye’yi nasıl bir ülke olarak görüyorlar?

Amy Marie Spangler: Bu tip şeylerde genelleme yapmak çok zor ama Türkiye’den bir şey çevirteceksek biraz otantik olmalı. Türkiye’ye özgü bir şey söyleme yaklaşımı olması lazım. Edebi değerinden ziyade bize ne öğrettiğine yoğunlaşan düşünce tarzı var. Onun biraz kırıldığını düşünüyorum. Evrensel ebedi değerler açısından genişleyen bir merak var. Batı’nın Türkiye’den bir şey alacağı zaman antropolojik bir bakış açısıyla yaklaştığını zaten her zaman biliyoruz. Bu biraz çifte standart. Çünkü Fransa’dan bir şey alırken illa Paris’e dair bir şey anlatacak diye bakmıyor. Orada saf edebi kaygılarla yazılmış bir kitabı alıp, çevirtebilir. Burada da çok iyi yazan çağdaş yazarlar var. Çok temel varoluşsal kaygılarla yazdıkları için çok da ilgi görmüyor. Varoluşsal kaygılarla yazan bizim zaten yazarımız var diye bakılıyor. Bu konuyu ele alan zaten çok fazla yazar var. 

Bir yazarın dünyaca tanınıyor olması için Türkiye ile ilgili spesifik şeyler yazması mı gerekiyor? 

Amy Marie Spangler: Söylerse tabii ki şansı daha yüksek. Yayıncılık dediğimiz de bir piyasa olduğu için o da kendi markalarını yaratmaya çalışıyor tabii. Her yazar bir markadır. Çağdaş yazar kitaplarını satmaya çalışırken o markayı da satmaya çalışıyor. 

Dünyadaki diğer organizasyonları İstanbul Fellowship’le kıyaslarsanız nasıl yorumlarsınız?

Şeyma Asker: İstanbul Fellowship programını yurtdışındaki emsalleri ile kıyasladığımız zaman programın daha sonuç odaklı bir program olduğu söylenebilir. Ayrıca İstanbul Fellowship programı katılımcıları birebir tanıyabilmek ve karşılıklı randevulaşmak adına oldukça avantajlı bir konumda. Diğer programlarda yayıncılarla randevulaşmak için standların kime ait olduğunu tek tek bulup, onlara mail göndermek, onlardan randevu almak zorundasınız. Burada tek ve büyük bir alanda size ayrılan 30 dakikalık sürede randevu verdiğiniz kişiyle görüşebiliyorsunuz. 
 
 

Amy Marie Spangler: Bu tip organizasyonlar çok değerli. Normalde tanışamayacağınız insanlarla tanışmış oluyorsunuz. İnternet ne kadar hayatımızda olursa olsun birebir görüşmenin önemini yitirmediği bir çağdayız hala. Dolayısıyla bu temaslar çok önemli. Bu temasların gerçekleşebilmesi için Frankfurt, Bologna yetmiyor. Orada bir çarka giriyorsun zaten her yıl aynı insanları görüyorsun. Bunun dışına çıkabilmek için Fellowship’ler çok önemli. Bu yıl katılımcı sayısı çok fazlaydı ve çok faydalı oldu. 

Merve Okçu: Kesinlikle çok önemli buluyorum. Londra, Frankfurt, Bolonya fuarında görüştüğümüz bazı yayıncıların İstanbul’a gelmiş olmaları, Türkiye’deki yayın dünyasını daha yakından gözlemlemelerine olanak sağlıyor. Türkiye’deki yayın çeşitliliğini görerek, üretimimiz hakkında bilgi sahibi oluyorlar. Telif satışı açısından bu önemli. Telif alımı içinse örneğin, Bolonya Kitap Fuarı’nda sunulacak bir kitap hakkında görüşme fırsatımız olabiliyor. 
 
Bu tür organizasyonlar yayıncılık dünyası için nasıl bir etkiye sahipler? Birçok yayınevini temsil eden bir ajans gözüyle baktığınızda bu tür organizasyonların yarattığı etkiyle ilgili nasıl bir çerçeve çizersiniz? 

Şeyma Asker:  Uluslararası organizasyonların ülkemiz yayıncılarına farklı bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum. Hep yurtiçi çalışan yayıncılarımız bu tip organizasyonlara katıldıkça gördüler ki biz sadece yurtiçi çalışmamalıyız, yurtdışında da çalışacağımız çok güzel alanlar var.  Ülkemiz yayıncılığının bu bağlamda çok nitelikli işler yapmasına rağmen kendi kabuğuna çekilmiş bir form aldığını görmekteyiz. Biz bu tip organizasyonlarla bunun aşılabileceğini görüyoruz. 

Merve Okçu: Geçen sene Sharjah Fellowship programına katılmıştım. Telif satışı için elverişliydi fakat Avrupalı ve Amerikalı yayıncı sayısı daha azdı. Bu telif alımı açısından önemli.

Bu yılki İstanbul Fellowship’te gözünüze çarpan olumsuz ya da ‘şöyle olsaydı daha iyi olurdu’ diyebileceğiniz şeyler var mı? 

Şeyma Asker: Bence programın birçok başarılı yönü var. Fakat en dikkat edilmesi gereken yönü yayıncıların seçimi diye düşünüyorum. Siz  kaliteli salonlarda, kaliteli organizasyonlarda yapsanız bile gelen yayıncı otomatikman etkiliyor. Bu konu hakkında düşünülebilir. 

Merve Okçu: Mümkünse yayıncı, kitapçı ziyaretçileri gerçekleştirilebilir görüşmeler sonrasında.
 
Gelecek yıl için neler söylemek istersiniz?

Şeyma Asker: Gelecek yıl ben programın daha iyi bir noktaya geleceğine inanıyorum. Dünyadaki çok büyük organizasyonlarla kıyaslamak yerine yaşıtımız olan organizasyonlarla kıyaslamamız daha doğru olur. İstanbul Fellowship çok kısa sürede çok hızlı bir ivme yakaladı. Bu hızlı sıçrayışı stabilde tutmak lazım. Bir düşüş yaşanmaması adına. 

Merve Okçu: Bu sene katılan yayıncı çeşitliliği geçen senelere göre oldukça iyiydi. Seneye de daha fazla katılımcıyı görmek isteriz. Biz de yeni kitaplarımız ve yeni yazarlarımızla, yayıncılarla tekrar buluşacağımız için heyecanlıyız.