Programın Başlamasına Son

Edebiyat Dünyasının Geleceği



Yayımcılık sektörünü gelecekte neler bekliyor?
Basılı mecranın sonu gelecek mi? Türk edebiyatı dünyada nasıl konumlanıyor? Merak ettiğimiz tüm bu soruları, Nobel ödüllü Kazuo Ishiguro gibi pek çok yetenekli yazarı temsil eden RCW Edebiyat Ajansı’nda yabancı haklar yöneticiliğini üstlenen Sam Coates’a sorduk. Berin SOMAY – berin.somay@alem.com.tr / Fotoğraf: Ertan DEMİRBİLEK 

Bu yıl dördüncüsü gerçekleşen Uluslararası İstanbul Yayımcılık Profesyonel Buluşmaları’na katılmak üzere Londra’dan gelen Sam Coates, RCW Edebiyat Ajansı’nda yabancı hakları yöneticisi olarak edebiyat dünyasının nabzını tutuyor. Yaklaşık beş yıldır Türkiye’deki yayımcılarla çalıştığını söyleyen Coates ile bir araya gelerek, Türk edebiyatı hakkındaki düşüncelerini ve yayımcılık sektörünü gelecekte nelerin beklediğini konuştuk.
 

İstanbul’da olmak nasıl bir duygu? Bizimle şu ana kadarki izlenimlerinizi paylaşır mısınız?
İstanbul’a ikinci kez geliyorum. En son geçtiğimiz Mayıs ayında gelmiştim. Buranın mükemmel bir havası var. Güneş hep yüzünü gösteriyor. İnsanlar sıcakkanlı ve arkadaş canlısı. İstanbul, içindeki insanların yansıması gibi. Aynı zamanda tarihi ve kültürel bir karışıma sahip. Ayasofya örneğin, hayatımda gördüğüm en muhteşem yapılardan biri. Burayla ilgili edindiğim tüm izlenimlerin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Zaten yaklaşık beş yıldır Türkiye’deki yayımcılar ile çalışıyorum ve bundan çok keyif alıyorum.

Dördüncü kez gerçekleşen Uluslararası İstanbul Yayımcılık Profesyonel Buluşmaları’nın katılımcıları arasında yer alıyorsunuz. Bir edebiyat ajansı temsilcisi olarak etkinlikten beklentileriniz nedir? 
Bu tarz buluşmaları oldukça zihin açıcı buluyorum. Ukrayna’dan Güney Afrika’ya kadar pek çok ülkeden insan bir araya geliyor ve tanışma imkanı elde ediyor. Her kültürün farklı odak noktası oluyor. Her ülkeden farklı bir şey öğrenebiliyorsun. Bu, yayımcılar için heyecan verici bir fırsat. Uluslararası İstanbul Yayımcılık Profesyonel Buluşmaları’na ilk kez katılıyorum ve davet edildiğim için çok mutluyum.

RCW Edebiyat Ajansı’nın yabancı haklar yöneticisi olarak Türkiye’yle de çalıştığınızı söylediniz. Türk edebiyatı sizin için ne ifade ediyor? 
Bence Türk edebiyatı dünyada önemli bir yere sahip. Asya’nın ve Avrupa’nın bir karışımı gibi. Üzerinde bulunduğu toprakları ve coğrafyasını çok iyi yansıtıyor. Türkiye’den çıkan hikayeler oldukça merak uyandırıyor. Türkiye’den her zaman edebi eserler çıktığını düşünüyorum. Mesela Birleşik Krallık’taki yayımcılık sektöründe, kitlesel bir pazarlama söz konusu. Bu da çok fazla polisiye roman satışı gerçekleştirdiğimiz ama çok az edebi eser sattığımız anlamına geliyor. Türkiye’yi her zaman edebi açıdan geleneklerine bağlı görmüşümdür. Yayımcılar daha fazla risk alabiliyor. Bu yüzden Türk editörlerle çalışmak benim için hep keyifli oldu.

Türk yazarlar arasında favorileriniz var mı?
Tabii ki! Orhan Pamuk’u çok seviyorum. İstanbul’da bulunduğum süre içerisinde Masumiyet Müzesi’ni de gezdim. Bence Pamuk’un bir roman yazması, ardından da bu romanın fiziksel temsilini ortaya koyması çok zekice. Şu anda Londra’da yaşayan Elif Şafak’ı da seviyorum. Yakın zamanda ise Burhan Sönmez’in ‘İstanbul İstanbul’ adlı kitabını okudum, inanılmaz keyif aldım.
 
Sürekli değişen dünyamızda yayımcılığın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Tahminleriniz var mı? 
Burada, yayımcılık sektöründe köklü değişikliklere imza atan İskandinav yayımcılarla konuşma fırsatını elde ettim. Amaçları, sesli kitapların satışını artırmak. Çok eskiden, insanlar ateş etrafında toplanıp birbirlerine hikayeler anlatırmış. Hikaye dinlemeye o zamanlardan aşinayız ve bence önümüzdeki yıllarda bu durum daha da önem kazanacak, sesli kitaplar yaygınlaşacak. Gelecekte hangi tarz kitapların satılacağı konusuna gelecek olursak… Bence insanlar artık gerçek hikayenin peşindeler. İnsanlığı anlatan, kurmaca olmayan hikayeler. Yazarlar da dünyayı olduğu gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Gerçek hikayeleri romanlarına taşıyorlar. 

Sizce basılı mecranın sonu gelecek mi?
Bence hayır! Elektronik kitapları okumak veya sesli kitapları dinlemek daha pratik ve kolay olabilir. Geleneksel kitap okuma yöntemlerinden gittikçe uzaklaşıyor da olabiliriz. Gençler artık elektronik kitap okumak istiyor ama eski jenerasyon hala fiziksel kitapları tercih ediyor. Yeni bir kitabın kapağını ilk defa açmaktan daha keyifli ne olabilir? Sayfalara dokunmanın kitapla angaje olmamızı sağladığını düşünüyorum. Elektronik kitaplar bunu başaramıyor bence. Belki aynı şeyi dergiler için söyleyemeyebilirim ama basılı kitapların birkaç jenerasyon daha yaşayacağına inanıyorum.